Stefan Zweig'in başyapıtlarından biri olan "Satranç", II. Dünya Savaşı'nın dehşetini ve insan ruhunun bu karanlık zamanlarda nasıl ayakta kalmaya çalıştığını ustaca anlatan etkileyici bir novelladır. Hikaye, Nazi zulmünden kaçan Avusturyalı sürgün Dr. B.'nin bir transatlantik gemide, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic ile karşılaşmasıyla başlar. Dr. B., Nazi Gestapo'su tarafından sorgulanırken, kendini yalnız ve akıl sağlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulur. Bu süreçte tek kaçış yolu, Gestapo'nun elinde tesadüfen bulduğu bir satranç kitabıdır. Kitap, Dr. B.'nin zihninde inanılmaz bir zeka ve strateji oyunu olan satrancı adeta bir takıntı haline getirmesine neden olur. Kendini satranç dünyasına hapsetmesi, onu hem dış dünyadan hem de kendi içindeki çöküşten koruyan bir kalkan görevi görür. Gemideki karşılaşma, Dr. B.'nin geçmişindeki travmayı ve satrançla olan karmaşık ilişkisini yeniden canlandırır. Czentovic, satrançta dahi olsa, insani duygulardan ve derinlikten yoksun, mekanik bir figürdür. Dr. B. ise satranç aracılığıyla hem kendi zihninin derinliklerini keşfeder hem de insanlığın en karanlık anlarında bile sanatın ve zekanın kurtarıcı gücünü deneyimler. Romanın en çarpıcı yönlerinden biri, satrancın sadece bir oyun olmaktan çıkıp, bir zihin savaşı, bir hayatta kalma mücadelesi ve hatta bir tür terapi haline gelmesidir. Dr. B.'nin içsel çatışmaları, Nazi baskısı altında ezilen Avrupa'nın genel ruh halini yansıtır. Kitap, bireyin psikolojisine odaklanarak, travma, yalnızlık, delilik ve kurtuluş temalarını derinlemesine işler. Zweig, modern insanın karşılaştığı psikolojik zorlukları ve bu zorluklarla başa çıkma yollarını ustaca betimler. Hedef okur kitlesi, psikolojik derinliği olan, tarihi arka planı güçlü ve insan doğasının karmaşıklığına ilgi duyan okurlardır. Benzer eserler arasında, bireyin iç dünyasına odaklanan, psikolojik gerilim içeren ve tarihi olayların kişisel etkilerini anlatan eserler sayılabilir. Örneğin, Franz Kafka'nın eserlerindeki yabancılaşma ve absürtlük hissi, Albert Camus'nün "Yabancı" romanındaki varoluşsal sorgulamalar ve Joseph Conrad'ın "Karanlığın Yüreği" romanındaki insan ruhunun karanlık yönleri "Satranç" ile paralellikler taşır.

Stefan Zweig, 20. yüzyılın en önemli ve üretken yazarlarından biri olarak kabul edilir. 28 Kasım 1881'de Viyana, Avusturya'da zengin bir Yahudi sanayici ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zweig, erken yaşlardan itibaren edebiyata ve sanata ilgi duydu. Viyana ve Berlin üniversitelerinde edebiyat ve felsefe eğitimi aldı. İlk şiir ve deneme kitaplarıyla edebiyat dünyasına adım attı. Ancak onu asıl üne kavuşturan eserler, psikolojik derinliği olan novellaları ve biyografileri oldu. Zweig'in üslubu, akıcı, incelikli ve psikolojik analizlere dayalıdır. Karakterlerinin iç dünyalarını, ruhsal çatışmalarını ve toplumsal baskılar altında ezilişlerini ustaca betimler. Sürükleyici anlatımı ve güçlü karakter yaratma yeteneğiyle okurları adeta büyüler. Eserlerinde sıkça hümanizm, barış, Avrupa kültürü ve insan psikolojisinin karmaşıklığı gibi temaları işler. Zweig'in en önemli eserleri arasında "Satranç", "Mecburiyet", "Amok Koşucusu", "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu", "Dünün Dünyası" (otobiyografisi), "Marie Antoinette", "Fouché", "Kendi Hayatının Şiirini Yazan Adam: Balzac" gibi yapıtlar bulunur. Edebiyat alanındaki başarılarının yanı sıra, Zweig aynı zamanda önemli bir çevirmen ve eleştirmendi. I. Dünya Savaşı'nın yıkıcılığından derinden etkilenen Zweig, savaş karşıtı görüşlerini eserlerinde de dile getirdi. Nazi rejiminin yükselişiyle birlikte Yahudi kimliği nedeniyle zulme uğradı ve ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Önce Londra'ya, oradan da Brezilya'ya sürgüne gitti. Sürgün hayatı, onu derinden etkiledi ve umutsuzluğa sürükledi. 23 Şubat 1942'de Brezilya'nın Petrópolis kentinde, Nazizmin dünyayı esir almasından ve insanlığın bir daha asla eski huzuruna kavuşamayacağı düşüncesinden duyduğu derin üzüntüyle intihar ederek hayata veda etti. Zweig, yaşadığı dönemde büyük bir üne sahip olmasına rağmen, günümüzde de psikolojik derinliği, insancıl mesajları ve akıcı üslubuyla okurları etkilemeye devam etmektedir. Eserleri birçok dile çevrilmiş ve dünya edebiyatında kalıcı bir yer edinmiştir.