Maksim Gorki'nin "Benim Üniversitelerim" adlı eseri, yazarın otobiyografik üçlemesinin son halkasını oluşturur. Bu eser, Gorki'nin gençlik yıllarını, Rusya'nın çalkantılı döneminde, üniversite eğitimi almadan kendi kendini yetiştirme sürecini anlatır. Kitap, yazarın yaşamındaki önemli dönüm noktalarını, karşılaştığı insanları ve onların hayatları üzerindeki etkilerini derinlemesine inceler. "Benim Üniversitelerim", Gorki'nin hayatının, düşüncelerinin ve dünya görüşünün şekillendiği bir dönemi gözler önüne serer. Eserin ana teması, bireyin zorlu koşullar altında bile kendini geliştirme, öğrenme ve hayata tutunma mücadelesidir. Gorki, bu kitapta, cehalet, yoksulluk ve toplumsal baskılara rağmen, bilgiye ulaşma ve aydınlanma arzusunu vurgular. Kitap, aynı zamanda, Rusya'daki sosyal ve politik atmosferi, devrim öncesi dönemin karmaşıklıklarını ve insanların umutlarını, hayal kırıklıklarını ve mücadelelerini de yansıtır. Gorki, eserinde, farklı sosyal sınıflardan, farklı mesleklerden ve farklı karakterlerden insanlarla kurduğu ilişkileri anlatır. Bu ilişkiler, yazarın dünya görüşünü şekillendirmiş, onun insanlara ve hayata bakış açısını etkilemiştir. Kitapta, Gorki'nin edebi yeteneği, gözlem gücü ve insan psikolojisine olan derin ilgisi ön plana çıkar. Yazar, olayları ve karakterleri canlı bir şekilde tasvir ederken, okuyucuyu da kendi iç dünyasına davet eder. "Benim Üniversitelerim", sadece bir otobiyografi değil, aynı zamanda, bir dönemin toplumsal ve kültürel panoramasını sunan önemli bir eserdir. Kitabın hedef okur kitlesi, edebiyatseverler, tarih meraklıları ve özellikle de Gorki'nin eserlerine ilgi duyanlardır. Ayrıca, kendi hayatlarında zorluklarla karşılaşan, hayata tutunma mücadelesi veren ve kişisel gelişimlerine önem veren okurlar için de ilham verici bir eserdir. Kitap, okuyuculara, insanın içsel gücünü, azmini ve öğrenme arzusunu hatırlatır. "Benim Üniversitelerim" ile benzer temaları işleyen kitaplar arasında, Gorki'nin diğer otobiyografik eserleri olan "Çocukluğum" ve "Ekmeğimi Kazanırken" sayılabilir. Ayrıca, Charles Dickens'ın "David Copperfield" ve Fyodor Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" gibi, bireyin zorlu yaşam koşullarıyla mücadelesini anlatan klasik eserler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bu kitaplar, insanların hayatlarındaki zorlukları, umutları ve hayatta kalma mücadelelerini farklı açılardan ele alarak, okuyuculara evrensel insanlık hallerini sunar.

Maksim Gorki, gerçek adıyla Aleksey Maksimoviç Peşkov, 1868'de Nijniy Novgorod'da doğmuş, Rus ve Sovyet edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Yoksul bir ailede büyüyen Gorki, genç yaşta çalışmaya başlamış ve hayatın zorluklarıyla erken tanışmıştır. Bu deneyimler, onun eserlerine derinlik kazandırmış ve toplumsal sorunlara duyarlı bir yazar olmasına yol açmıştır. Gorki'nin yazım üslubu, gerçekçi tasvirleri, güçlü karakterleri ve toplumsal eleştirileriyle karakterizedir. Eserlerinde, genellikle sıradan insanların hayatlarını, onların umutlarını, hayal kırıklıklarını ve mücadelelerini anlatır. Gorki, aynı zamanda, devrimci fikirleriyle de tanınır ve eserlerinde sosyal adaletsizliklere karşı duruşunu sergiler. Onun en önemli eserleri arasında, otobiyografik üçlemesi olan "Çocukluğum", "Ekmeğimi Kazanırken" ve "Benim Üniversitelerim" sayılabilir. Ayrıca, "Ana", "Ayaktakımı Arasında" ve "Klim Samgin'in Yaşamı" gibi romanları da edebiyat dünyasında önemli yer tutar. Gorki, eserleriyle, Rus toplumunun sosyal ve politik yapısını eleştirmiş, işçi sınıfının haklarını savunmuş ve devrimci hareketlere destek vermiştir. Gorki'nin eserleri, dünya edebiyatını derinden etkilemiş ve birçok dile çevrilmiştir. Yazarın eserleri, farklı dönemlerde çeşitli ödüllerle de onurlandırılmıştır. Gorki, Sovyetler Birliği döneminde önemli görevler üstlenmiş, sosyalist gerçekçilik akımının öncülerinden biri olmuştur. Ancak, Stalin yönetimiyle ilişkileri zaman zaman gerginleşmiş ve bazı konularda farklı görüşlere sahip olmuştur. Gorki, 1936 yılında Moskova'da hayatını kaybetmiş, ancak eserleri günümüzde de okunmaya ve tartışılmaya devam etmektedir. Onun mirası, sadece edebi eserlerinden ibaret değil, aynı zamanda, toplumsal duyarlılığı, insan haklarına olan inancı ve yaşamın zorluklarına karşı duruşuyla da şekillenmiştir.